Kayan Yazı

Başrolünde Lee Min Ho ve yeni nesilin sevilen oyuncusu Ahn Hyo Seop'u bir araya getiren sinema filmi "Omniscient Reader's Viewpoint" 2024'te yayınlanacak

16 Ocak 2018 Salı

Kore'de hayat nasıl?


Uzak doğu bizler için nedendir bilinmez sıcak kanlı ve güler yüzlü insanların diyarıdır. Çin için birşey diyemem ama Japon ya da Koreli olunca sempati duyarız. Belki de geçmişten gelen asya genlerimiz nedeniyle böyle hissediyoruzdur. Orta Asya devlet başkanlarından biri bizim o zamanki Cumhurbaşkanımız Demirel ile görüşürken şöyle demiş "Çekik gelip çakır gözlü döndünüz." Bu hikayeyi hatırlayınca gülümserim. Bizi uzak doğulara karşı sıcak hissetiren bir diğer nedense tarihsel boyutta düşmanlık yaşamamış olmamız olabilir. (Çin ile orta çağda süregelen bir mücadele dönemimiz var:) Genelde ilk ilişkiler dostlukla pekişmiş. İyiki de öyle olmuş. Baksanıza Avrupa ülkelerinin bizimle karın ağrısı bitmek bilmiyor.



Kore ve koreye dair edindiğimiz şeyler genelde dizilerle sınırlı olunca aklıma bizim dizilerimizde sunulan hikayeler ve abartılı hayatlar geldi. Bu yüzden az ya da çok gerçekte nasıllarmış diyerek ufak bir araştırma yaptım. İlk olarak onlarında yaşamı en az bizim kadar zor. Bölünmüş yarım adanın bir tarafına sıkışmış 51 milyon nüfuslu bir ülke. Peki başka?

1. Biraz tarihçe ile başlarsak Japon işgali dışında Kore genel olarak tarihi boyunca özgür kalmış bir millet denilebilir. Ancak özellikle üç krallık devrinde ya da Goryo döneminde Çin baskısı fazlasıyla kendini hissettirmiş. Benim çıkarımıma göre vassallık denilebilecek bir konumda olmuşlar. Çünkü bizim Hun tarihini hatırlayacak olursak Teoman'ın oğlu Mete Çin'e gönderilmişti ve orada uzun süre bir nevi esaret altında kalmıştı. Çin'in Hun ülkesini tehdiit unsuru olmaktan çıkarmak adına rehin tutma politikasını Kore tarihinde de görmek mümkün.

2. İşsizlik seviyesi  %10'nun üzerinde. Orada da zenginler paşa gibi yaşarken orta ve alt gelir düzeyi oldukça zorlu hayat şartlarıyla boğuşuyor. Eğer ülkenin başarılı birkaç üniversitesine girip mezun olamamışsanız iş bulmak da hayli zor. Kaldı ki orada da zorlu bir üniversite giriş sınavı süreci var. Öğrenciler okul sonrası bizde eskiden var olduğu üzere dersane-kurs mantığındaki yerlere akşam geç saatlere kadar devam ediyor. Ailelerin baskısı da bu yüzden çok fazla. Çünkü iş ve gelecek buradan başlıyor. Üniversiteler paralı ama harç kredisi benzeri bir ödeme alınabiliyor. Elbette daha sonra ödemek gerekiyor. Bizde de bir kaç yıl öncesine kadar vardı. Hatta bu açıdan bakıldığında yurdum öğrencisi çok şanslı. Ben harç kredisini geri ödeyen nesildenim.

3. Aile ilişkileri bizimkine pek çok açıdan benziyor. Büyüklere saygı önemli. Anne ve babalar çocuklarını yetiştirmek için ellerinden geleni yapıyor. Çocuk ebeveyn ilişkisinde yetişkin olunsa da aile içi saygı kavramı  devam ediyor. Çocuklar kafalarına göre Amerikan usulü yetişkin olunca başka eve falan çıkmıyor. Ev de bizim gibi ayakkabı ile gezmiyorlar, terlik kullanılıyor:) Evlilikler mantık üzerine gelişebilir. Görücü usulü tanışmalar bizdeki gibi yaygın ve garipsenmiyor. Her ne kadar kültürlerini dünyaya iyi pazarlasalar da günümüzde kendi içlerinde yozlaşma mevcut. Tabii daha çok genç nesilde yoğun biçimde görülüyor.

4. Oldukça materyalist bir yaşam biçimine ve bakış açısına sahipler. İnaç bağlamında Budizm ya da Hristiyanlık tercih ediliyor. Söz konusu Hristiyanlık değilse hayata bakışları da ilginç. Ölüp dirilmek gibi bir düşünceye sahipler. Belkide bu yüzden bu sefer şansım yaver gitmedi bir sonraki maça bakayım tarzında bir yaklaşıma sahipler. Ülkede intahar oranı da hayli yüksek. Sanırım dünyada ilk üçteler.

5. Sanbe-Hube İlişkisi: Korede kişiler arası ilişkilerde yaş önemli bir etken. Küçüğün büyüğe saygı duyması büyüğünde ağabeylik yapması bekleniyor. Eğer iş yerinde kıdemli yani deneyimli olansanız şanslısınız. Yalnız dizilere bakılırsa çömezlik pek de hoş bir süreç gibi gözükmüyor. ast Üst ilişkisinde şiddet unsuru rahatsız edici. Yani patron hoşuna gitmeyince astına kafa göz dalabiliyor. (Sadece filmlerine, dizilere özel bir durum olduğunu sanmıyorum.)
 
6. İçkinin içilmediği bir dizi görmedim. Sanırım Almanlar gibi su yerine soju tüketiyorlar. Bu kadar teşvik edici olmaları da ilginç. Sonuçta sağlığı bozduğu da aşikar. Aynı şey yeme kültüründe de kendini gösteriyor. Korece hocam savaş dönemi halkın çok fazla açlık çektiğini anlatmıştı. Bu bir etken olabilir tabii ama programların hemen hemen hepsinde bir yemek yeme saplantısı var. Etlerin en makbülü inek eti ama galiba pahalı. Domuz eti de aynı ölçüde sofrada yer bulabiliyor. Tabii yedikleri şeyler bazen bizim yemek kültürümüzü aşıyor. Canlı yenen deniz ürünleri falan ayrı bir olay. Bu nedenle öldüklerini de durmuştum. Ayrıca türlü bakteriler içerdikleri için tehlikeli olduklarını da biliyorum. Ancak neden böyle bir tercihte ısrarcılar anlayabilmiş de değilim. (Altta kore mutfağinda yer alan yer üç yemeği (Ddukbokki, kimçi, hobakjeon (kabak kızartma)) şehrimde yapılan etkinlikler sırasında yeme imkanı buldum. Ddukbokki beklentimi karşılamadı. Makarna türünde olacağını sanmıştım:) Sanırım yanıldım:) Sadece en sonuncusunu sevebildim.) Ramen yemeği isterim. bir de kara erişte:) Bana makarna ve türleri olsun yeter zaten

                           
7. Konu makyaj olunca şahsen makyaj yapma taraftarı biri değilim. Ailemin de bu yönde teşviki olmamıştır. İyiki de olmamış. Yaşıtlarımla kıyaslandığımda onlar 45'lik bayanlar gibi gösteriyorken benim böyle bir sıkıntım yok. Sadece eğer beyaz saçlara çözüm bulabilseydim daha da iyi olurdu. Konu ticaret olunca Kore sınır tanımıyor. Özellikle kozmetik sektörü almış  başını gitmiş. Bir diğer teşvik de estetik ameliyatlar. Ailelerin bile çocuklarını bunu yapmaları zorladıklarını duymuştum ki bu beni çok şaşırttı. Erkeklerin de kadınlar kadar makyaj yapmasından çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim. Özellikle Kpop yıldızları ve oyuncuların hali ortada. Bu kadar doğallık dışına çıkmak göze de hitap etmyor bir süre sonra. Zaten o rengarenk saçlara alışabilmem bile pek kolay olmadı:)
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder